İçindekiler
FREUD ve PSİKANALİTİK KİŞİLİK KURAMI
Psikanalitik kuramı 20. yüzyılın özellikle sosyal bilimler alanında çokça tanınan ve popüler kültür tarafından da bilinen Sigmund Freud isimli Avustralyalı nörolog tarafından ortaya konmuştur. Kuram düşündüğümüz ve yaptığımız şeylerin çoğunun bir süreç olarak bilinçaltı tarafından yönlendirildiğini ifade eder. Her ne kadar günümüz danışmalarında ve terapilerinde kullanılan odak yöntem olmasa da sosyal bilimlere ve entelektüel çevreye hitabıyla en önemlisi bugüne değin oluşturulan kuramların en kapsamlı ve etkin kişilik kuramı olarak karşımıza çıkmaktadır (Smith, Nole-Hoeksema, Fredrickson ve Loftus, 2017).
Freud başlarda bir nörologdu ve bilinen tıp teknikleriyle insanları iyileştirme odaklı çalışıyordu. Ancak bu süreçlerin genellikle başarısızlıkla sonuçlanması ile hipnoz tekniğini kullanmaya başladı. Ertesinde hipnozdan da beklediği verimi alamayan Freud, serbest çağrışım yöntemi ile hastalarına her ne kadar saçma olursa olsun aklından geçen her şeyi ifade etmelerini istedi. Bu yöntem ile bilinçdışı süreçlerinde tutarlı temalara rastladı. Keza rüyalarda anımsanmasında ve erken çocukluk hatıralarında da benzer temaları gördü (Smith ve diğerleri, 2017).
Kişilik Modelleri
Freud’un çalışmaları incelendiğinde topografik ve yapısal adında iki farklı kişilik modelinin üzerinde durduğu görülmüştür. Aşağıda yer alan modellerde bu iki kişilik modeli incelenmiştir.
1. Topogafik Kişilik Modeli
Freud insan zihnini bir buzdağına benzetti. Aşağıdaki şekilde de görüleceği üzere suyun üzerindeki küçük bölüm bilinci temsil eder ve andaki farkındalığı açıklar, bilinç öncesi ise anda farkında olunmayan ancak biraz zorlandığında ana ulaştırılabilecek bilgilerdir. Buzdağının en büyük kısmı ise suyun altında kalan bilinçaltıdır. Bilinçaltı arzuların ve davranışların ortaya çıkmasında etki olan anı yığınlarımızdır (Smith ve diğerleri, 2017).
Freud bütün düşüncelerin, duyguların ve davranışların bir neden sahip olduğu anlayışına sahipti. Bu anlayış gereğince her olayın bir psikolojik nedeni olduğunu düşünür ve bu yaşantıları ulaşılamamış doyumlara ve bilinçdışı arzulara bağladı. Hatta rüyaların, iğnelemelerin, unutkanlıkların ve dil sürçmelerinin, yasaklanan eylemlerin veya gerçekleştiremediğimiz arzularımızın bu nedene hizmet ettiği öngörüsünde bulunmuştur (Smith ve diğerleri, 2017).
2. Yapısal Kişilik Modeli
Freud, topografik kişilik modelinin yetersiz ve eksik olduğunu düşünerek yapısal kişilik modelini ortaya koymuştur. Bu modele göre şekil 1’de görüleceği üzere id, ego ve süper ego adında üç merkezin olduğu görülmektedir. Bu üç merkez daima birbirleriyle etkileşim içindedir (Smith ve diğerleri, 2017).İd, kişiliğin en ilkel kısmıdır. Arzuları ve şehveti içinde barındırır. Bu sistem diğer iki sistemin temel yapı taşıdır. Yeni doğan bebeklerde yeme ve içme gibi yaşamsal faaliyetlerin sürdürülmesinde rol oynar.
Cinsellik ve saldırganlıktan beslenir ve zevk ilkesi ışığında varlığını sürdürür. Bir çocuk gibi istediğini hemen alma üzerine kurulu yaşantıları içerir (Smith ve diğerleri, 2017).
Egonun çocuğa gerçekliğin şartlarını öğrettiği görülmektedir. Haz ilkesinden ziyade doyumu hemen sağlayamayacağını öğrenen çocuk yemek yeme için beklemesi gerektiği, tuvalet ihtiyacını gidermek için tuvalete gidene kadar tuvaletini tutması gerektiğini anlar. İdin isteğini gerçekleştirmek için uygun şartların oluşmasını bekler. Ego, eylemlerin uygun olup olmadığını denetleyen bir yapı ve id ile süper ego arasında bir denge mekanizmasıdır (Smith ve diğerleri, 2017). Süper egoya bakıldığında eylemlerin doğruluğunu kontrol ettiği görülmektedir.
Toplumsal değerler ışığında kişiyi yönlendirir ve vicdanen doğru olan davranışların yapılmasına aracılık eder. Ebeveynlerin veya bakıcıların ödül-ceza yöntemiyle çocukta oluşturduğu bir yapıdır denilebilir. Ertesinde çocuk bir davranışı yapacağında o davranışın iyi mi kötü mü olduğunu anlar ve o davranışı yapar veya yapmaz. Bu durumda kişiliğin oluşmasında ebeveynlerin rolü de yadsınamazdır. Anne-babanın aşırı baskısı çocuğa suçluluk
ve saldırganlığı kazandırabilmektedir.
Tersi düşünüldüğünde ise çocuğun sosyal bağları zayıf bir yaşantı sahibi olması öngörülür (Smith ve diğerleri, 2017). Bu üç merkezin bireyin yaşantısı boyunca birbiriyle çatışma halinde olduğu görülür. Ego, idi erteler; süper egoysa hem id hem de egoyla savaşır. Çünkü idin ve egonun istekleri çoğu zaman ahlaki öğretilerin karşısında yer alır. Bütünlük halinde olan bir kişilikte ego gerçekliğe yakın ve denetim kurmayı başarır. İdin tamamı buzdağının alt kısmındadır, ego ile süper egonun büyük kısmı ise yine buz dağının alt kısmında yer alır (Smith ve diğerleri, 2017).
Kişilik Dinamikleri
a. Enerjinin Korunumu ve Libido
Freud, Alman fizik adamı Hermann von Helmholtz’un çalışmalarını incelemiş ve “enerjinin korunumu yasası” dikkatini çekmiştir. Bu yasaya göre enerji evrende daima vardır ve döngü halindedir. Freud yaptığı çalışmalarla insanda da “libido” adında cinsel haz odağı olan bir psişik enerjinin varlığına işaret etmiştir. Enerjinin korunumu yasası öngördüğünce insandaki bu enerji yasak eylemler nedeniyle kılık değiştirmiş vaziyette insanın günlük
yaşantısında ortaya çıkmaktadır. Örneğin saldırganlık ilkesini boksör olarak gerçekleştirmeye, çalışan bir bireyde libido korunmuştur. Keza rüyalar da bu kılık değiştirmenin en temel esaslarından sayılabilir (Smith ve diğerleri, 2017).
b. Savunma Mekanizmaları
Yasak olan davranışı gerçekleştirmekten kaçınan birey çoğu zaman anksiyete ile karşılaşır. Kaygı düzeyini azaltmak isteyen bireyler süper egonun ve toplumun cezalandırmalarından kaçarak yine kılık giydirmeye odaklanırlar. Bu anksiyete azaltma yöntemlerini inceleyen Sigmund Freud ve kızı Anna Freud savunma mekanizmalarını geliştirdiler (Smith ve diğerleri, 2017).
Bu savunma mekanizmalarından bazıları aşağıdaki gibidir (Smith ve diğerleri, 2017).
- Bastırma: Korku ve acıya neden olan anı ve dürtülerin farkındalıktan ötelenmesidir.
- Rasyonalizasyon (Usa vurma): Davranışlara mantık ve toplumsal kurallar ışığında kılık giydirmektir.
- Karşıt tepki oluşturma: Karşıt bir düşünceyi net bir şekilde ifade ederek var olan güdüyü gizlemektedir.
- Yansıtma: Beğenmediğimiz özelliklerimizi başkalarınınmış gibi dışa vurmaktır.
- Zihinselleştirme: Stresli duruma soyut olağanüstü durumlar atfederek bu durumdan kurtulmaya çalışmaktır.
- İnkar: Acı veren gerçeği kabullenmemektir.
- Yer değiştirme: Varlığını tahmin edemediğimiz bir davranışı başka bir yol ile ortaya çıkarmaktır.
PSİKOSEKSÜEL GELİŞİM KURAMI
Freud, 0-5 yaş aralığının bireyin tüm yaşantısını etki altına aldığına inanıyordu. Psikoseksüel gelişim kuramı adında gelişimin her fazında cinsel zevk bölgelerinin ve bu bölgelerin ne farklılıklar gösterdiği üzerinde yoğunlaştı. Psikoseksüel gelişimi beş döneme ayırdı (Smith ve diğerleri, 2017). Freud bu dönemlerde yaşanacak bir sorunun ilerleyen dönemlerde ortaya çıkacağına ve bu sorunların kişilikte etkin rol oynadığına dikkat çekmiştir (Smith ve diğerleri, 2017).
Oral Dönem
Freud, yaşamın başlangıcına ve ilk yılına oral dönem adını verdi. Bu dönemde bebeklerin haz odağı ağızdır. Yemekten ve emme davranışından zevk alırlar ve ellerine aldıkları her şeyi ağza götürme davranışında bulunurlar (Smith ve diğerleri, 2017).
Anal Dönem
Freud, yaşamın ikinci yılını anal dönem olarak adlandırdı. Bu dönemde çocuklar dışkılamaktan ve dışkıyı elinde tuttuğundan haz aldığına dair inançlar vardı. Bu zevkler tuvalet eğitiminin önünde ebeveynler için sorun teşkil eder. Tuvalet eğitimi sırasındaki dayatma çocuğun ilk dayatılmış kontrol deneyimidir (Smith ve diğerleri, 2017).
Fallik Dönem
3-6 yaş arasını kapsayan bu dönemde çocuklar genital organlarıyla oynamaktan zevk alırlar. Erkek ve kadın arasındaki farkları öğrenirler ve cinselliği karşı cins ebeveyne yöneltirler (Smith ve diğerleri, 2017).
Freud erkek çocuğun annesine cinsel açıdan yöneldiğini ve babasını rakip olarak gördüğünü düşünür. Mitolojiden de esinlenerek bu sürece ödipal çatışma adını vermiştir. Annesine karşı yönelttiği cinsel güdülerin babası tarafından fark edilip cezalandırılması kaygısını taşır. Freud buna hadım anksiyetesi adını vermiştir. Çocuğun bu ilgisi ve korkuları bir süre sonra geçer. Ancak babasının tutumlarını ve değerlerini yüceltip içselleştirir. Benzer
ve daha karmaşık bir süreci kız çocuklarında da görmek mümkündür (Smith ve diğerleri, 2017).
Latent Dönem
7-12 yaş arasını kapsayan bu dönemde çocuk cinsellikten uzak bir yaşantı sürer ve kendi vücuduyla daha çok ilgilenir. Aynı zamanda hayatta kalma ve çevreyle baş etme yöntemlerini öğrenir (Smith ve diğerleri, 2017).
Genital Dönem
Bu dönem ergenlik ve gençlik dönemini içinde barındırır. Yetişkinliğin ve cinselliğin olgunlaştığı dönemdir (Smith ve diğerleri, 2017).
Değerlendirme
Freud psikolojiye katkısıyla ve geliştirdiği metotlarla tarihin en önemli kişilerinden birisi olarak yerini almıştır. Son yüzyıla kadar insanlık açısından birçok soru işareti içeren bilinç ve ruh kavramları –günümüzde dahi tam olarak açıklanamasa da- ilk olarak Freud ve kuramları tarafından dogma ve kilise fikirlerinin ötesinde bilimsel çalışmalarla ifade edilmiştir. Birçok kuramcıyla beraber çalışmalarını yürüten Freud mesleğinin son günlerinde daha kuramlarının gelişimi için çaba sarf etmiştir. Ve ardında birçok bilim adamı ve kuramcı bırakmıştır.
Başta kızı Anna Freud olmak üzere Adler ve Jung gibi ünlü kuramcılar da Freud’un kuramlarından etkilenmişler ve çalışmalarını psikanalitik kuram üzerine kurmuşlardır. Günümüzde dahi birçok çevre tarafından tanınan bu entelektüel kişilik şüphesiz insan zihnine yolculukta ve bu yolculuktaki sorunları da gözlemlemiştir. Kendi metotları sayesinde birçok kişiye ilham olmuş ve birçok kişiyi de tedavi etmiştir. Kimileri tarafından Freud’a yönelik kötü ve ağır eleştirilerde bulunulsa da yaşadığı dönem, psikolojiye ve insanlığa katkısı düşünüldüğünde bu eleştirilerin ne denli gereksiz olduğu da ortaya çıkacaktır.